Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

satış yeri

  • 1 satış yeri

    Verkaufsstelle f

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > satış yeri

  • 2 satış yeri

    n. salesroom, outlet, showroom, staple

    Turkish-English dictionary > satış yeri

  • 3 satış yeri

    outlet

    İngilizce Sözlük Türkçe > satış yeri

  • 4 hurda satış yeri

    n. scrap yard

    Turkish-English dictionary > hurda satış yeri

  • 5 toptan satış yeri

    n. warehouse

    Turkish-English dictionary > toptan satış yeri

  • 6 satış

    "sale, selling. -a çıkarmak /ı/ to put (something) up for sale. - fiyatı selling price. - yeri sales outlet; sales agency, dealership."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > satış

  • 7 selling area

    satis yeri

    English to Turkish dictionary > selling area

  • 8 selling space

    satis yeri

    English to Turkish dictionary > selling space

  • 9 pazar

    1. بازار [بَازَار]
    2. تسوق [تَسَوُّق]
    Anlamı: alış veriş
    3. سوق [سُوق]

    Türkçe-Arapça Sözlük > pazar

  • 10 débit

    I
    n m
    1 d'eau verdi
    2 des paroles konuşma hızı
    3 magasin satış yeri

    un débit de tabac / de boissons — içki satış yeri

    II
    n m
    dette borç [boɾʧ]

    Dictionnaire Français-Turc > débit

  • 11 точка

    I ж, врз

    бе́лые то́чки по си́нему по́лю — mavi zemin üzerine beyaz noktalar

    обозна́чить что-л. то́чкой на ка́рте — bir yeri harita üzerinde bir nokta ile göstermek

    две то́чки (двоеточие)iki nokta

    то́чка с запято́й — noktalı virgül

    то́чка опо́ры — физ. dayanma noktası

    то́чка кипе́ния — kaynama noktası

    то́чка плавле́ния — erime noktası

    са́мая высо́кая то́чка горы́ — dağın en yüksek noktası

    торго́вая то́чка — satış yeri

    2) → сказ., разг. vesselam, yeter; paydos

    не пойду́ и то́чка! — gitmeyeceğim, vesselam!

    ••

    то́чка зре́ния — açı, görüş / bakış açısı

    то́чка в то́чку — noktası noktasına

    попа́сть в (са́мую) то́чку (угадать)üstüne basmak

    смотре́ть в одну́ то́чку — gözlerini bir yere dikmek

    II ж
    1) ( точение) bileme

    Русско-турецкий словарь > точка

  • 12 outlet

    n. priz, fiş, çıkış, yol, ağız, açılma fırsatı, pazar, satış yeri
    * * *
    1. çıkım 2. çıkış 3. fiş
    * * *
    (a way or passage outwards or for releasing: That pipe is an outlet from the main tank; an outlet for his energy.) çıkış yeri, delik

    English-Turkish dictionary > outlet

  • 13 Laden

    Laden <-s, Läden> ['la:dən] m
    1. 1) (Kauf\Laden) satış yeri, mağaza, dükkân; ( Geschäft) iş yeri;
    der \Laden läuft ( fam) işler iyi gidiyor;
    Schwung in den \Laden bringen ( fam) ortalığı neşelendirmek;
    sie allein schmeißt den ganzen \Laden ( fam) bütün işi o tek başına yürütüyor;
    den ( ganzen) \Laden hinschmeißen ( fam) (bütün) işi bırakmak
    2) (Fenster\Laden) panjur
    3) (Roll\Laden) kepenk
    4) sport ( Ballspiele) kale
    2. <-s> nt kein pl inform, yükleme

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Laden

  • 14 касса

    kasa
    * * *
    ж
    1) gişe; kasa ( в магазине); vezne ( в учреждении)
    2) в соч.

    биле́тная ка́сса — bilet gişesi

    театра́льная ка́сса — bilet satış yeri

    4) ( учреждение) sandık (-ğı)

    сберега́тельная ка́сса — tasarruf sandığı

    5) ( деньги) kasa (mevcudu)
    6) полигр. kasa
    ••

    ка́сса взаимопо́мощи — yardımlaşma sandığı

    Русско-турецкий словарь > касса

  • 15 food centre, food stall

    (a place where, a stall at which, food can be bought.) yiyecek satış yeri

    English-Turkish dictionary > food centre, food stall

  • 16 pitch

    n. zift, derece, aşama, basamak, perde (ses), vida adımı, eğim, yokuş (uçak), testere dişi, alan, saha, tezgâh, işportacı tezgâhı, göz boyama
    ————————
    v. ziftlemek, zift kaplamak, atmak, çakmak, kurmak, yerleştirmek, yüklemek, akort etmek, perdesini ayarlamak (ses), taş döşemek (yol), sunmak (mal), düşmek, yalpalamak, sendelemek, eğimli olmak, kur yapmak, sokaklarda satmak
    * * *
    1. alçalma yükselme açısı (n.) 2. fırlat (v.) 3. derece (n.)
    * * *
    I 1. [pi ] verb
    1) (to set up (a tent or camp): They pitched their tent in the field.) kurmak
    2) (to throw: He pitched the stone into the river.) atmak, fırlatmak
    3) (to (cause to) fall heavily: He pitched forward.) birden hızla düşmek
    4) ((of a ship) to rise and fall violently: The boat pitched up and down on the rough sea.) yalpalamak, baş kıç vurmak
    5) (to set (a note or tune) at a particular level: He pitched the tune too high for my voice.) belirli bir perdeye akort etmek
    2. noun
    1) (the field or ground for certain games: a cricket-pitch; a football pitch.) alan, saha
    2) (the degree of highness or lowness of a musical note, voice etc.) ses perdesi
    3) (an extreme point or intensity: His anger reached such a pitch that he hit her.) en yüksek düzey
    4) (the part of a street etc where a street-seller or entertainer works: He has a pitch on the High Street.) satış yeri
    5) (the act of pitching or throwing or the distance something is pitched: That was a long pitch.) atma fırlatma
    6) ((of a ship) the act of pitching.) yalpalama, baş kıç vurma
    - pitcher
    - pitched battle
    - pitchfork
    II [pi ] noun
    (a thick black substance obtained from tar: as black as pitch.) simsiyah; zifirî karanlık; zift türevi

    English-Turkish dictionary > pitch

  • 17 showroom

    n. satış yeri, sergi salonu, showroom, gösteri salonu
    * * *
    noun (a room where objects for sale etc are displayed for people to see: a car showroom.) teşhir salonu

    English-Turkish dictionary > showroom

  • 18 staple

    adj. temel, başlıca, ana, esas, piyasada tutulmuş, yerleşmiş
    ————————
    n. esas, tel zımba, zımba, raptiye, çatal çivi, başlıca mahsül, kapı sürgü, esas ürün, hammadde, lif, iplikçik, elyaf, başlıca öğe, satış yeri, pazar
    ————————
    v. zımbalamak, raptiyelemek, çatal çivi ile tutturmak, liflerine göre ayırmak, sınıflamak (yün vb.)
    * * *
    1. tel ile tuttur (v.) 2. raptiye (n.)
    * * *
    ['steipl] I noun
    1) (a chief product of trade or industry.) başlıca ürün
    2) (a chief or main item (of diet etc).) temel besin maddesi
    II 1. noun
    1) (a U-shaped type of nail.) çatal çivi
    2) (a U-shaped piece of wire that is driven through sheets of paper etc to fasten them together.) zımba teli
    2. verb
    (to fasten or attach (paper etc) with staples.) zımbalamak

    English-Turkish dictionary > staple

  • 19 warehouse

    n. toptan satış yeri, depo, ambar, büyük mağaza, antrepo, ardiye
    ————————
    v. depolamak, ambarda saklamak
    * * *
    1. ambar 2. depoya koy (v.) 3. depo (n.)
    * * *
    noun (a building in which goods are stored: a furniture warehouse.) depo, ambar

    English-Turkish dictionary > warehouse

  • 20 salesroom

    n. satış yeri, açık artırma salonu

    English-Turkish dictionary > salesroom

См. также в других словарях:

  • satış yeri — is. Bir malın satıldığı yer …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • satış — is., tic. Satıcı ile alıcı arasında yapılan ve bir malın alıcıya verilmesi ve bunun karşılığında bir fiyat, bir değer alınması yoluyla yapılan işlem, satım Satış işinin güçlüğünü orada iyice öğrendim. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler satış… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • satış belgesi — is., tic. Kredi kartı ile satın alınan mal veya hizmet karşılığında bankanın yetki verdiği iş yeri tarafından düzenlenen, satın alanca imzalanan, ödeme taahhüdünü gösteren belge, slip …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • okul kooperatifi — is. Okulda öğrencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. gereksinimlerini karşılayan kuruluş ve satış yeri …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • süpermarket — is., İng. supermarket Her türlü tüketim malının, özellikle yiyecek maddelerinin ve mutfak gereçlerinin alıcılarca seçilip satın alınabildiği büyük satış yeri, büyük mağaza …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • büfe — vitrin, küçük satış yeri …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • bayi — bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri …   Hukuk Sözlüğü

  • əl — is. 1. Qolun biləkdən dırnaqlara qədər olan hissəsi. Əli ilə tutmaq. Sağ əl. Əllərini yumaq. Əlini çiyninə qoymaq. Əli ilə sığallamaq. Əli ilə götürmək. İnsan işlərinin çoxunu əlləri ilə görür. – Tək əldən səs çıxmaz. (Ata. sözü). Əfsus ki,… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • dükkân — is., Ar. dukkān 1) Esnafın perakende satış yaptığı, küçük zanaat sahiplerinin çalıştıkları yer Orada bir keresteci dükkânı açmış. Y. K. Beyatlı 2) mec. Görevli olarak çalışılan yer, iş yeri Bir gece oyuncular, dükkânı, tezgâhı toplayıp kasabadan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • merkez — is., Ar. merkez 1) Bir bölgenin veya kuruluşun yönetim yeri 2) Bir işin öğretildiği yer Er eğitim merkezi. 3) Bir işin yoğun olarak yapıldığı yer İki harp esnasında, burası kolay kazançların, vurgunculuğun en işlek merkezlerinden biriydi. Y. K.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»